26 Şubat 2014 Çarşamba

simgecilik ve simgeciliğin keşfi

Simgeciliğin Yeniden Keşfi 

Psikanalizin şaşırtıcı modası bazı anahtar kelimeleri ünlü kılmıştır: imge, simge. Simgecilik artık geçer akçe haline gelmişlerdir. Öte yandan, "ilkel zihniyetin mekanizması üzerinde yürütülen sistematik araştırmalar eski düşünce tarzında simgeciliğin önemini olduğu kadar, bunun herhangi bir geleneksel toplumdaki temelli yerini de açığa çıkartmışlardır. Felsefe alanında bilimin aşılması, Birinci Dünya Savaşından sonra dinsel ilginin yeniden doğması, çok sayıdaki şiirsel deneyler ve özellikle de gerçek üstü oluşun araştırmaları (gizlicilik, kara edebiyatın, saçma oluşun vs. yeniden keşfiyle birlikte) farklı düzlemlerde ve eşitsiz sonuçlarla birlikte, geniş kitlenin ilgisini bilginin özel tarzı olarak kavranan simgenin üzerine çekmiştir. Söz konusu evrim XIX. yüzyılın rasyonalizmi ve, pozitivizmine ve biliciliğine karşı olan tepkinin içinde yer almakta ve daha şimdiden XX. yüzyılın ikinci çeyreğini belirlemeye yeterli olmaktadır. Fakat bu çeşitli simgeciliğe geçiş tamamen yeni bir "keşif, modern dünyanın bir başarısı değildir; modern dünya simgeyi bilgi araçlarının başlıklarındaki yerine oturtarak, Avrupa’da XVIII. yüzyıla kadar genelleşmiş bir durumda olan bir yönelime katılmaktan başka bir şey yapmamıştır; zaten bu eğilim ister "tarihsel" (örneğin; Asya veya Orta Amerika'dakiler), isterse eski ve "ilkel" olsunlar, tüm Avrupa dışı kültürlerde de rastlanılan bir olgudur. 

Simgecilik Avrupayı istila etmesinin, Asya'nın tarihin ufkunda yükselmeye başlamasıyla çakıştığı fark edilecektir; Sun Yat Sen devrimiyle harekete geçen bu yükseliş, kendini özellikle son yıllar esnasında kanıtlamıştır. Büyük tarihe şimdiye kadar anlık kıvılcımlar ve ima yoluyla (örneğin Okyanusyalılar, Afrikalılar vs.) katılmış olan etnik gruplar da, bu olayla eş zamanlı olmak üzere çağdaş tarihin büyük akımlarına kendi hesaplarına katılmaya hazırlanmaktadırlar ve daha şimdiden bu konuda sabırsızlanmaktadırlar. Bunun nedeni, "egzotik" veya "köhne" dünyanın tarih ufkuna yükselmesiyle, 

Avrupa’da simgecilik bilgisine yeniden itibar edilmeye başlanmasının fark edilmesinin arasında herhangi bir nedensel bağın olması değildir. Simgecilik bu eş zamanlılık özellikle mutluluk vericidir; insan kendine XIX. yüzyılın pozitivist ve maddeci Avrupa’sının, hepsi de istisnasız ampirizm veya pozitivizmden farklı düşünce yollarına sahip çıkan "egzotik" kültürlerle manevi bir diyaloğu nasıl sürdürebildiğini sormaktadır. Bu hiç değilse Avrupa'nın egzotik dünyada bizim kavramlarımızın yerini tutan ve onları taşıyan ve daha da uzaklara götüren imgelerin ve simgelerin karşısında felç olmayacağını umut etmemiz için bir neden sağlamaktadır. Tüm modern Avrupa maneviyatı içinde, yalnızca iki mesajın Avrupa dışı gerçekten ilgilendiriyor olması çarpıcıdır: Hıristiyanlık ve komünizm. Bunların her ikisi de kuşkusuz farklı biçimlerde ve açıkça zıt düzlemlerde olmak üzere, kurtarıcı teorileri, selâmet doktorinleridir ve bunlar "simgeler" ile "mitoslar" benzeri, ancak Avrupa dışı dünyada var olan bir ölçekte yoğurmaktadırlar. Biraz önce mutlu bir zamansal çakışmanın Batı Avrupa’ya, tam da "tarihi yapmak" konusunda artık tek başına olmadığı bir sırada, Avrupa kültürünün kısırlaştırıcı bir bölgecilik içine hapis olmaktansa, kendininkilerden başka bilgi yollarını, başka değer skalalarını da hesaba katmak zorunda kaldığı bir sırada, simgenin bilgisel değerini yeniden keşfettirdiğini söylüyorduk. Bu noktada irasyonelle, bilim dışıyla, simgecilikle, şiirsel deneylerle, egzotik sanatlarla ve nonfigüratifle vs. bağlantısı olan tüm keşifler ve birbirini izleyen modalar, onu Avrupa dışı değerlerin daha canlı ve böylece daha derin bir şekilde anlaşılmasına hazırlayarak ve sonuçta onu Avrupalı olmayan halklarla diyaloga hazırlayarak, Batı’ya dolaylı yoldan hizmet etmişlerdir. Etnoloji tarafından son otuz yıl içinde kaydedilen devasa gelişmeyi ölçebilmek için XIX. yüzyıl etnografinin nesnesi karşısındaki tavrını ve özellikle de simgecilik araştırmalarının sonuçlarını düşünmek yeterlidir. Günümüz etnoloğu simgeciliğin eski düşünce için sahip olduğu önemi olduğu kadar, onun içsel tutarlılığını, geçerliğini, spekülatif cürretini, soyluluğunu da kavramıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.