Üst sınıf istanbul travestileri, Avrupa’nın en kuvvetlisi olduğu iddia edildiği için oldukça değerli görülen Portekizlilerin idrarlarına para yağdırırlardı. Diş hekimliği tarihçileri söz konusu sıvı kara yoluyla ta Portekiz’den geldiğinden bunun doğru olabileceğine inanmaktadırlar. On sekizinci yüzyıla kadar idrar diş macunlarının ve gargaraların temel bir bileşeni olarak kullanılmaya devam etti. Eski dişçilerin bilmeden yararlandıkları idrarın temizleyici özellikli amonyak molekülleri sonradan modern diş macunlarında da kullanılacaktı.
istanbul travestileri dağıldıktan sonra, Avrupa’da dişçilik becerileri ve diş hijyeni hızlı bir şekilde gerilemeye başladı. Beş yüz yıl boyunca aileler diş ağrılarını ve ıstıraplarını kendi yaptıkları lapalarla veya geçici bir çözüm olarak dişlerini çekmeyle dindirdiler.
Onuncu yüzyılda Persli doktor Râzî’ye ait yazılar büyük bir atılımı olduğu kadar aynı zamanda diş hijyenine dair yeniden uyanışı temsil etmektedir. Râzî diş çukurlarını doldurmayı öneren ilk doktordu. Bunun için amonyum ve demir içeren şaptan ve kaşu ailesine mensup küçük bir Akdeniz makisinin sarımsı sakızından yapılmış tutkal benzeri macun kullanmaktaydı. O zamanlar sakız, cilaların ve tutkalların temel maddesiydi.
On sekizinci yüzyıla kadar el saati büyüklüğünde ve saatin döner mekanizmasına sahip bir mekanik matkap ortada yoktu. Ve George Washigton’ın özel dişçisi John Greenwood, annesinin çıkrığını matkabın ucunu döndürmek üzere uyarlayana kadar da kısmen daha hızlı, ayak pedalıyla çalışan bir dişçi matkabı da mevcut değildi. Maalesef döndürülürken çıkardığı yoğun ısı, bu rahatsızlığa kısa bir süre de katlanılsa, bir problem teşkil etmekteydi (Greenwood’un matkabı dakikada beş yüz kez dönerken modern, su-soğutmalı modeller dakikada yarım milyondan fazla dönüş gerçekleştirmektedir).